Kişisel Bir Şey
- Ulviye Yaşar
- 5 May
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 6 May
“Yazacak hiçbir şey yoktur. Sadece bir daktilonun başına oturur ve kanarsın.’’ Hemingway

Eski dönemlerde yazan o şahane isimler gibi daktilom henüz yok belki ama onlara öykündüğümden, alma fikrim her geçen gün artıyor. En nihayetinde, neye öykünüyorsak ona doğru çekilmiyor muyuz zaten? Evet, yıl 2025 ve ben daktilo almaktan bahsediyorum. Neden bu kadar çok eskiye, eski zamana, eski zaman değerlerine susamışlığım? Bilmiyorum. Yoksa konu aidiyet mi yine? Ait olamamak mı ya da? Bir yere, bir şeye, hatta belki bir yüzyıla... Eğer öyleyse, bu çok iddialı olur. İhtimal de var, yalan yok. Belki de sadece aradayımdır. Art & More’un ilk yazısından itibaren bende sürecin işleyişi pek değişmedi. İki yazı arasındaki o birkaç hafta içinde ne yaşıyorsam, neyle sınanıyorsam, ne iyi geliyorsa, neleri eliyorsam veya neleri artık daha net görebiliyorsam, onlarla ilgili şeyler dökülüyor içimden. Üzerine ise bazen araştırmalar ekleniyor, bazen de çok yorulduysam veya çok dolduysam, böyle — bu yazı gibi — iç döküşlerle ortaya çıkıyor satırlar kaplıyor sayfayı. Bugünkü yazı da yine sınandığım yerden geliyor. Kişisel bir şey yani… Tabii ki soyut hâliyle… Zihinlerde canlanan soru işaretleri, duygular gibi; kişisel. Hadi o zaman, gelin ve neşterle kendime kesik atışıma geçelim. Size de kendi kesiklerinizi atıp kanatmaya veya kendi yaralarınızı sarmaya cesaret olur belki…
Anlam Yükleme(me)k
Bazen kendimi anlatan cümleleri yazmaya veya okumaya çok ihtiyacım olduğunu hissediyorum. Fakat o cümleler ben tarafından akmıyor, akamıyor bir türlü. Her zaman “İçimden geldi.” değil, bazen içimden gelemediği de oluyor. Yine öyle bir andayken, yakın arkadaşımla kısacık da olsa dertleşme anımızda, sohbetin akışında bana yazdığı “Biraz ‘Boşver ya’ demek lazım hayatta. Her şeyi çok derinden yaşamak çok yoruyor bence seni.” mesajını okuduğumda, o gün hissettiğim ama bir şekilde dile getiremediğim hislerime tercüman olmuştu adeta. Sonra fark ettim ki, hayata da bir “boşver” lazımmış aslında.
Birilerinde ne kadar yerim olduğunu, alamadığım o kararları, adım atamadığım o hayalleri, devam ettiremediğim o hedefleri, çıkamadığım o yolları, varamadığım o yerleri bir noktada içselleştirmeyi silip atmalıydım. En derinime yerleştirmemeliydim. Bunun idrak hâli bana lazım olandı işte. Fakat anlamamak için çokça direnen de yine benmişim. Tabii hayat şaşırtmadı. Yaşattı. Fark ettirdi. Bir şeylere çok da anlam yüklememek lazımmış meğer. Öyle olması gerekiyordu. Öyle de oldu. Sadece bu. Bu kadar. Fakat nasıl yapılırdı bu? Nasıl denirdi hayata da bir “boşver” diye? Bulmam lazımdı. Geçiştirmedim, oturdum ve kanattım kendimi. Meğer ben bir şeylere çok fazla anlam yüklediğimden kırılıyormuşum. Gördüm ki, en büyük yarayı ben açıyormuşum kendime. Kimsenin fazladan bir şey yapmasına gerek yokmuş ki. Benim kendime yaptığım, yıpranma garantili şeyler yeterliymiş beni yormaya ve yaralamaya. Sanki sessizce “Beni kırın, beni kanatın.” diye bağırıyormuşum.
Amerikalı gazeteci, roman ve kısa öykü yazarı Ernest Miller Hemingway’in “Kırıldığımız yerlerde daha güçlüyüzdür.” sözünü heybeme alarak yola çıkalı epey bir zaman olmasına ve yolun başından bugüne çok şey değişmesine rağmen, hâlâ değişmesi gereken çok kuvvetli şeyler varmış aslında. Kanattığımda kendimi, bakınca içime, bunu da bulmuş oldum böylece. Diğer yandan minnettarım tüm yaralarıma, tüm kanayışlarıma — o ayrı. Çünkü Acar Baltaş’ın da dediği gibi: “Her insan, kendi kendisini biçimlendirişi ile başka şeyler tarafından biçimlendirilişinin bir karmasıdır daha ziyade.” Nasıl mı? Galata Kulesi’ni anımsayalım mesela. Atlattığı onca şeye inat… Yine de kafamızı kaldırıp ne zaman ona baksak, içimizi ısıtan yegâne şeylerden biri meşalesini taşıyor adeta. Üstelik taş dokusuna rağmen… Barnathan Apartmanı’nın kapısını anımsayalım, bir de. Üzerindeki işleme çokça çizik, yer yer kırık ama nasıl güzel… Mükemmel değil gibi; ama mükemmel olan da bu ya zaten.
05.05.2025
22.25 – İZMİR
Yorumlar